Duran Vatandaş – Der stehende Staatsbürger (türkisch)
Hep aynı soruyu soruyorlar bana: „Sekiz saat kımıldamadan ayakta durmayı nasıl başardın?“ Aynı yanıtı veriyorum herkese: „İçimden gelen isyanın gücü ile durdum ben, sabaha kadar da durabilirdim.“ Benim adım Erdem Gündüz. 34 yaşında bir modern dans sanatçısıyım. Yıllardır sahnelerde, sokaklarda hatta dersliklerde performanslar sergiledim. Duvarları ve sınırları yıkmak için bedenimle sahne üstündeki bir duvara çarptım […]
Hep aynı soruyu soruyorlar bana: „Sekiz saat kımıldamadan ayakta durmayı nasıl başardın?“ Aynı yanıtı veriyorum herkese: „İçimden gelen isyanın gücü ile durdum ben, sabaha kadar da durabilirdim.“
Benim adım Erdem Gündüz. 34 yaşında bir modern dans sanatçısıyım. Yıllardır sahnelerde, sokaklarda hatta dersliklerde performanslar sergiledim. Duvarları ve sınırları yıkmak için bedenimle sahne üstündeki bir duvara çarptım kendimi örneğin. Altı dakika boyunca, sürekli… Eşitlik için başörtüsünün üniversitelerde yasak olduğu bir dönemde iki arkadaşımla sınıfa başımızı kapatarak girdik. Bunların hepsi performanslardı, benim performanslarım idi.
Atatürk Kültür Merkezi’ne asılmış olan Mustafa Kemal Atatürk posterine ve iki dev Türk Bayrağı’na bakarak duran adamın yaptığında bir performans arayanlar ise yanılıyorlar. Orada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Erdem Gündüz duruyordu. „Yurtta Sulh Cihanda Sulh“ diyen ve „Söz konusu vatansa gerisi teferruattır“ sözünü eden ülkenin kurucusu Atatürk’e bakarak duruyordum orada. Bir şikayetim vardı orada dururken susarak haykırdığım.
Ülkemde çevrenin talan edilmesine, kadın haklarının ayaklar altına alınmasına, farklı seslere tahammül edilememesine, sınıfsız bir toplum hayali ile kurulan cumhuriyetimde Müslüman-muhafazakar ama aynı zamanda olabildiğince kapitalist bir sınıf yaratılıyor olmasına karşı bir isyandı bu. Ben vatandaş Erdem, ya da sizin tabiriniz ile nam-ı diğer Duran Adam, ağaçta, gölde, nehirlerde, yeşil ovalarda, baktığı her yerde rant gören bir zihniyet istemiyorum. Kadınlara kaç çocuk yapacaklarının dikte edilmesini, kapanmaları için baskı yapılmasını, hamile halleri ile sokağa çıkmalarının ayıplanmasını kabul edemiyorum.
17 Haziran Pazartesi günü ayağımın tozu ile geldiğim İstanbul’da aslında DİSK ve KESK’in organize ettikleri protesto yürüyüşüne katılacaktım. Gaz maskem, eldivenlerim, su altı gözlüklerim ile hazırlıklı idim. Ancak gösteri iptal edildi ve Taksim Meydanı’na çıkan tüm yollar polis tarafından kapatıldığı için bomboş meydanda kalan çok az insandan biri oldum.
Ben planlamamıştım böyle bir eylemi vücudum durmak istedi orada. İçimdeki isyan durdurdu beni.
Bana ikon muamalesi yaptılar. Amacım bu değildi. Bu direnişin asıl kahramanları 19 gün boyunca her türlü zorluğa karşı Gezi Parkı’nda mücadele verenlerdir. Onlar eşit ve kardeşçe bir dünyanın nasıl olabileceğini o parkta gösterdiler. Kurdukları ücretsiz market ve kütüphanelerle, muhteşem bir zekanın ürünü olan sloganları ile, kadın-erkek, genç-yaşlı ve her türlü siyasi düşünceden insanlar olarak birbirlerine gösterdikleri saygı ile… Hepimizin tek bir amacı var aslında: Daha eşit, daha barışçıl ve daha saygılı bir dünya. Bu direniş, en azından gelecek kuşaklar için boynumuzun borcu idi.
Yeri gelmiş iken Potsdam’da bana verilen ödül için çok teşekkür etmeliyim. Duvarlara karşı mücadele eden bir sanatçı olarak „Duvar“ kelimesi ile özdeşleşmiş ve bu duvardan kurtulmuş bir kentte, Berlin’de bulunmak çok özeldi. Ödüller benim için çok özel bir öneme sahip değildirler. Önemli olan dünyanın her yanında insanlarla yakınlaşmaktır. Bunu Almanya’da sağladığımı düşünüyorum.
Duran Adam eylemi benim için daha o akşam, meydandan ayrılırken bitmişti. Ben siyasetçi değilim ve sanatım ile, dansım ile var olacağım. Eşitlik adına bir not düşebildi isem tarihe, ne mutlu bana.
Erdem Gündüz